Asırlık tarifler Esenler’de konuşuldu
Esenler Belediyesi ve İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü iş birliğiyle gerçekleşen “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” programı, ülkemizin …
Esenler Belediyesi ve İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü iş birliğiyle gerçekleşen “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” programı, ülkemizin zengin mutfak kültürünü gözler önüne serdi.
Esenler Belediyesi ve İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, yurt içi ve yurt dışında eş zamanlı olarak kutlanan “Türk Mutfağı Haftası” çerçevesinde, “Asırlık Tariflerle Türk Mutfağı” adlı programa ev sahipliği yaptı. Dr. Kadir Topbaş Kültür Sanat Merkezi kütüphanesinde düzenlenen programın moderatörlüğünü M. Emre Yapraklı üstlendi. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz ile Osmanlı yemeklerinin gün yüzüne çıkmasına katkıda bulunan araştırmacı şef Vedat Başaran katıldı. Programda Türk mutfağına ait yemekler tanıtılırken katılımcılara ikramda bulunuldu.
TABİİ BİR MUTFAK KÜLTÜRÜMÜZ VAR!
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz, geçmişimizle olan bağımıza dikkat çekerek “Bu bağ harika Osmanlı, muhteşem ecdad söylemi değildir. Bu bir ruhtur, bu bir iklimdir, bu bir kültürdür, bu bir adab-ı muaşerettir. Ne demişler, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Osmanlı dediğiniz medeniyet, asırlarca bir geçmişin, geniş bir coğrafyanın inbikten süzülmüş halidir.
Bizim tabii bir mutfak kültürümüz var. Ben Karadenizliyim, Orduluyum. Annemin yaptığı yemekleri hatırlıyorum. O yemeklerin kokusu var, ruhu var, tadı var. Mutfak sadece yemek değildir. Bir helallik ve haramlık vardır. İş beslenmekten gelir, sıhhati vardır. Yemeğe oturmanın adabı vardır, kalkmanın adabı vardır. Yemek yemenin adabı vardır. Yemek miktarının adabı vardır. Kaşık tutmanın adabı vardır. Velhasıl geniş bir coğrafya ve geniş bir kültür. Yemek deyip, mutfak deyip geçemeyiz” diye konuştu.
YEMEKLERİMİZİ DÜNYAYA ANLATAMIYORUZ
Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz kendi coğrafyasını bir kenarda bırakmış bir milletiz. Kendimiz yaşamayı seviyoruz ama dünyaya anlatmaktan keyif almıyoruz. Uluslararası organizasyonlarda bunlar hep sorun olarak yaşanmıştır ama kasti olarak değildir bu. Bugün Kanuni’ye, Abdülhamid’in menülerine baktığımızda yabancı misafirlere yapılan yemeklerin yarısının Türk yemeklerinden oluştuğunu görüyoruz.
Hepsi Türk yemeklerinden oluşmaz. ‘Onları mutlu edelim’ duygusu vardır ama olay farklı bir yöne geldi. Biz 90’lı yıllarda bu işi ele aldığımızda ben İngiltere’den gelmiş, Kraliyet Akademisi’nde okumuş, aşçılık masteri yapmış bir insandım. Ülkemize geldim. Orada yaşadığım dönemlerde ülkemizin en basit lezzetinin oradaki en pahalı lezzetten daha kaliteli olduğunu gördüm. Yani dünyanın farklı yerlerine gidince bizlerin ne kadar şanslı bir millet olduğumuzu, ne kadar kıymetli bir toprakta yaşadığımızı ve ne kadar önemli değerlere sahip olduğunuzu anlıyorsunuz.”