İnsan ömründe kaç kez klasik okur?
Harun Karaburç – Yazıldığı tarih ve okuyucunun okuduğu zaman dilimi ne kadar farklı olursa olsun klasikler, her okumada okuruna farklı pencereler …
Harun Karaburç – Yazıldığı tarih ve okuyucunun okuduğu zaman dilimi ne kadar farklı olursa olsun klasikler, her okumada okuruna farklı pencereler açan üstün nitelikli eserler olarak karşımıza çıkıyor. Bugün neredeyse bütün yayınevleri klasiklerin yeni basımlarını okurla buluşturmaya devam ediyor. Klasikleri okumaktan, kütüphanemizin bir köşesinde veya başucumuzda bulundurmaktan, birbirimize hediye etmekten asla vazgeçmiyoruz. Klasiklerde anlatılan dünyadan uzaklaştıkça klasikler daha sık sığındığımız güvenli bir limana dönüşüyor. Usta yazar Italo Calvino, klasikleri neden okumamız gerektiği sorusunun peşinden giderek “Klasikleri Niçin Okumalı?” kitabına imza atmış ve bunu 14 maddede ele almıştı. Biz de benzer bir merakın peşine düşüp Feridun Andaç, Müge İplikçi ve Kemal Varol’a “Klasiklere neden bu kadar çok tutunuyoruz? Bugün klasiklerin kısaltılması/ sadeleştirilmesi bütünlüklerini nasıl etkiliyor?” sorularını yönelttik. Müge İplikçi, klasiklerin sadeleştirilmesini genç okur açısından faydalı bulurken Feridun Andaç, yapılan sadeleştirmenin öze zarar verdiğini söyledi. Kemal Varol ise “Hiçbir sadeleştirme masum değildir benim gözümde” dedi.
“İnsan değişmiyor” Müge İplikçi: “Klasiklerin, insanı anlatma konusunda çizdiği temel çerçeve zaman tanımaz bir boyutta. Her şey değişebiliyor ama insan değişmiyor. Kanımca klasikleri klasik yapan temel özellik bu. Klasiklerin kısaltılması ya da sadeleştirilmesinin, özellikle genç okur açısından çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Onu, o yaşlarda sevdiği zaman, gerçek hacmi ve içeriğiyle gelecekte de okuyacaktır ki genelde böyle oluyor.”
“Her daim ilk kaynak” Feridun Andaç: “Yeniden yeniden okunduklarını göz önünde tutarsak klasiklerin insanlığın yakın-uzak tarihine kayıt düşen yanları olduğunu söylemek gerek. Her klasik yapıtın tükenmeyen bir yanı vardır. O da ne anlattığının/söylediğinin sırrıdır aslında. İnsana dokunur, çağını aşan bir bakış/duyuş getirmeleri bir yapıtı klasik yapan öğelerdendir. Yani size bir şey öğretmesi gerekmiyor; düşündürür, gösterir, duygusal düşünsel gelişiminizi etkiler. Bir keşfi yolculuğuna çıkarır sizi. Yeniden yazılması öyle çok da kolay olmayan yapıtlardır. Hatta mümkün değildir. Durum böyle olunca günümüzde yapılan kısaltmalar hatta uyarlamalar öylesine yanlış ki yapıtın özünü bozduğu gibi okurunu da yanlış yönlendirebilir. Adı üzerinde, klasik. Etkilenilebilir, yol/yön gösterici olabilir ama bir başkasının özüne dokunup bozması değersizleştirmedir. Bir yanıyla çağının aynası/tanığı olan klasiklerin taşıyıcı yanları vardır. Bir gelenek, bir üslup oluşturmada her daim ilk kaynaktır. Kökendir diyebiliriz. Cervantes’in “Don Kişot”unda da görürüz bunu Firdevsi’nin “Şehname”sinde de. Klasik denilince eski-yeni karşılaştırması da yanlıştır bence. Her klasik yapıt yaşadığımız çağı derinlikli biçimde anlamamıza/kavramamıza kapı aralar.”
“Hiçbir sadeleştirme masum değil” Kemal Varol: “Klasikleri zamana karşı dayanıklı metinler oldukları için bu kadar önemsiyoruz galiba. Sadece uzak diyar ve zamanların kültürünü, toplumsal yapısını ve karmaşalarını sundukları için değil, insan denen varlığın özünde hep aynı kalan duygularını yansıtmada başarılı oldukları için tutunuyoruz onlara. Kendi zamanlarını aşıp bugüne varmalarında bunun payı var bana kalırsa. Sonsuz okumalara imkân sağladıkları, zengin bir iç ve dış dünya sundukları için bir de. Olaylar, kahramanlar, mekânlar her seferinde değişmesine rağmen insanın o büyülü ve bir o kadar da karmaşık dünyasını kendisine dert edindiği için bugün hâlâ okuyoruz onları belki de. Hiçbir sadeleştirme masum değildir benim gözümde. Bir sözcüğün, bir noktalama işaretinin bile ayrı bir önemi vardır. Çoğunlukla ticari nedenlerle yapılan bu sadeleştirmeleri/kısaltmaları doğru bulmuyorum. Bir metni klasik haline getiren unsurların özensizce atılması, metne çeşitli müdahalelerde bulunulması, zamanı aşan bir metnin zamana uydurulması masum değil.”